cropped-temas-logo.png
✕
  • Anasayfa
  • Uzmanlarımız
  • İletişim
  • Dental Department
  • Cardiology
  • Pediatrics
  • X-ray
  • Ear Treatment
  • Pregnancy
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
  • Hizmetlerimiz
    yetiskin-anamenu
    Yetişkin
    ergen-anamenu
    Ergen
    cocuk-anamenu
    Çocuk
    tum-hizmetler
    Tüm Hizmetler
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim
0532 667 22 33
Call us
temas-logo
✕
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
    • Serap Sözen
    • Aycan Bulut
  • Hizmetlerimiz
    • Yetişkin
    • Ergen
    • Çocuk
    • Tüm Hizmetlerimiz
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim
cropped-temas-logo.png
✕
  • Anasayfa
  • Uzmanlarımız
  • İletişim
  • Dental Department
  • Cardiology
  • Pediatrics
  • X-ray
  • Ear Treatment
  • Pregnancy
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
  • Hizmetlerimiz
    yetiskin-anamenu
    Yetişkin
    ergen-anamenu
    Ergen
    cocuk-anamenu
    Çocuk
    tum-hizmetler
    Tüm Hizmetler
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim
0532 667 22 33
Call us
temas-logo
✕
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
    • Serap Sözen
    • Aycan Bulut
  • Hizmetlerimiz
    • Yetişkin
    • Ergen
    • Çocuk
    • Tüm Hizmetlerimiz
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim

Geçmişin İizlerinin Etkileri : Büyümek? Çocuk Kalmak ?

Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen

Çocukluk yaralarımız, gestalt yaklaşımının diliyle “bitmemiş meseleler”imiz içten içe kanarken üstü kabuk tutmuş yaralara benzer. O zaman ve orada yani çocukluktaki önemli ötekilerle (çoğunlukla ebeveynlerimiz) ilişkide açılmış olan yaralar, şimdi ve burada ötekiyle ufacık bir temasta dahi enfekte olmaya müsait olarak dururlar ruhsal yapımızın içinde. Hani birisi gelse bizi sevse, bizi sevmese, bizi terk etse, aldatsa, yalan söylese, bize aşık olsa… yani, insanlık hallerinden herhangi birisiyle ruhumuzu ziyaret etse de tekrar enfekte olup kanasa diye bekler adeta. İnsan zihninin aşina olduğuna tutkulu bağlılığı, kabuk bağlamış yarayı enfekte edip kanatacak olan ötekini arar durur bilinçdışı bir biçimde. Ne demektir bu? Herkes ama herkes ilksel ilişki nesnelerinin öğretilerinin yarattığı konfor alanına bilinçdışı bir biçimde bağımlıdır. En somut haliyle çocukken ebeveynleriniz tarafından yeterince sevilmemiş, anlaşılmamış, öz değerinizin farkına varılmamış, yeterince onaylanmamış, görülememiş, duyulmamış, terk edilmiş, fiziksel, cinsel tacize, sınır ihlallerine maruz kalmışsanız…işte bunlar sizin içten içe kanadığı halde üstü kabuk tutmuş yaralarınızdır. Ve her yara bilinçdışı bir biçimde kendisini kanatacak olanı arar durur. Yara zehrini akıtmamıştır çünkü. İçindeki cerahati akıtmadan kabuk bağlamak zorunda kalmıştır. Buna da “büyümek” denir çoğu kez. Yaş almak demek daha doğru olur belki. Travmatik bir çocukluk geçirmiş olsanız bile hayatta kaldıysanız büyürsünüz. Yaş alırsınız yani. Ama o travmatize olmuş olan parça, travmatize olduğu yaş düzeyinde takılıp kalmıştır aslında. Bedeni büyümüş yetişkinin ruhunun o parçası çocuk kalmıştır. Ve şimdi ve burada’nın çocuk yetişkini içindeki zamanında çok acı çekmiş küçük çocuk parçasını korumak için çok daha fazla donanımlı hale gelmiştir. Donanımlı hale gelmeye gelmiştir ama vizyonu hala o küçük çocuğunki kadardır çoğu zaman. Çocukluk deneyimlerinin mağduru olmuş bugünkü yetişkin o küçük çocuğun bakış açısıyla bugün ve buradaki deneyimini yorumladıkça bugünün ilişki dünyasında acı çekmeye mahkum olacaktır ne yazık ki. Bugünün ilişkilerinde enfekte olan yara çoğunlukla çocukluğa işaret eder. O zaman ve orada (çocukluk döneminde) yeterince duyulmamış, anlaşılmamış, duyguları değer görmemiş ise şimdi ve buradaki (yetişkin hayat) ilişki nesnelerinin kendisini anlamadığından, duygularına değer vermediğinden, görünmez oluşundan şikayet edecektir. O zaman ve orada fiziksel, duygusal şiddet mağduru olmuş bugünün yetişkini ise önemli ötekilerle ilişkisinde ya fiziksel, duygusal sınır ihlalleri yapacak ya da kendi fiziksel, duygusal sınırlarını ötekiyle ilişkide koruyamaz olacaktır.

Geçmişin hayaletleri bugünün ilişkilerinde kendilerini var etmek için ellerinden geleni yapacaktır. Alacaklısı olduğumuz her duygusal borcun önem verdiklerimizle ilişkide tahsilatçısı konumunda oluruz. Anneniz sizi yeterince sevememiş ve ihtiyaç duyduğunuz şekilde anlayamamışsa örneğin, şimdiki hayatınızdaki sevgiliniz artık bu çocukluk borcunun teminatçısı olmak zorundadır. Babanız sizi sevmemiş ve daha beteri size şiddet uygulamışsa bugün ve buradaki eşiniz, sevgiliniz, patronunuz, çalışanınız, arkadaşınız sizi sevmeyen bir zalim olarak algılanmaktan kendini kolay kolay kurtaramaz. Hele ki babanızın zorbalığına benzer bir tavır içindeyse onu cezalandırma isteğinizi eyleme geçirmemek için psikopat olmaktan kendinizi koruyacak çocukluk geçmişinizde empatik bir ötekinin (belki bir anne, teyze, hala, öğretmen vs) varlığına derinden muhtaçsınız demektir. İnsan denen varlığın kaderinin neredeyse tamamının çocuklukta yazılıyor olduğu gerçeği insan olmanın en ironik ve acımasız yüzü olsa gerek! Kötü bir çocukluğun yarattığı korkunç labirentten çıkışı bulmak her zaman kolay ve mümkün olmaz. Bu ciddi bir azim, irade ve sürekli gelişim çabası içinde olmayı gerektirir çünkü. Jung’un dediği gibi “bilinçdışınızı bilmezseniz kaderiniz olur” tespitini haksız çıkarmak için ciddi bir ruhsal çaba gerekir. Çocukluk yaşantılarınızın vehametini (tabi öyleyse) zihinsel düzeyde anlamak yetmez değişim için. O zaman ve oradaki bitmemiş meselelerinizin yol gösterdiği istikamete bugün ve burada gitmemeniz için düzenli ve istikrarlı bir ruhsal çaba içinde olmanız gerekir çoğu kez. Geçmiş deneyimler bugün ve buradaki deneyimlerinizi anlamak ve anlamlandırmak için trajik bir biçimde bir konfor alanı sağlar. Her benzer duruma uyduğunu düşündüğünüz bir açıklamanın ruhsal ceplerinizde hazır olduğu bir hayatı yaşamak ciddi bir konfor demektir. Ancak her konfor alanı değişmemek, gelişmemek, yeni olana, gerçekte oluyor olana kendini kapatmak ve kendini konfor uğruna geçmişin karanlık zindanlarına mahkum etmek demektir. Yani çocukluğunuzda gerçekten sevilmemiş ve anlaşılmamış iseniz bugün ve buradaki partneriniz bir duygusal beklentinize cevap vermemiş, verememiş ise bu belki de sevilmediğiniz anlamına gelmiyordur. Belki de o da kendi hayatında içinden çıkamadığı birşeyler yaşıyordur. Ve size hak ettiğiniz ilgiyi ve dikkati bu yüzden veremiyordur. Bu olabilir mi? Pek ala mümkün bir durumdur. Ancak eğer siz çocukluğunuzda bu konuda çok fazla örselenmiş iseniz mevcut durumu bu şekilde anlamlandırıp ilişkideki duruşunuzu ötekinin duygularını da kapsayacak şekilde konumlandırmanız kolay kolay mümkün olmayacaktır. Öteki o an da sizi anlamayan, duygularınıza değer vermeyen anneniz, babanız ya da her kimse o kişi olmuştur çünkü bilinçdışı bir biçimde. Ve sonra arbede başlar. “Beni anlamıyorsun”, “Beni seviyor olsaydın, senin gözünde bir değerim olsaydı duygularıma değer verir ve senden beklediğim anlayışı bana gösterirdin” diye düşünürken ya da karşınızdakine haykırırken bulursunuz kendinizi. Belki o kişi aslında sizi gerçekten sevmektedir. Ancak çeşitli sebepler ve/veya kendi duygusal eksikliği nedeniyle o an, andaki ihtiyacınıza cevap verememiştir. Bu olabilir mi? İnsan ilişkilerinde gayet mümkün bir durumu konuşuyoruz. Ancak bu sizin içinizdeki küçük, yaralı, sevilmemiş çocuk için ne kadar mümkündür sahiden? Yeterince iyi bir ebeveyn sizi anlaması, duygularınıza değer vermesi, kapsaması gereken kişidir. Bu noktada yerden göğe haklı olsanız da ebeveyn de bir insandır ve kendisinin alacaklısı olduğu birşeyi size verememiştir işte! Bunu şimdi ve buradaki partnerinizden kusursuzca karşılamasını talep etmeniz ne kadar adildir peki? Adalet duygusu çocukken tek yönlüdür. Öyle de olmalıdır. Yani sizin duygusal ihtiyaçlarınızın olması son derece doğaldır ve bunun ebeveyniniz tarafından karşılanması beklemenizde çocukken hakkınızdır. Peki ya şimdi ve burada olan nedir? Artık bir yetişkinsinizdir. Ve karşınızdaki muhattabınız da kendi yaraları olan küçük bir çocuğu içinde barındıran bir başka yetişkindir. Size hakkınız olanı en ideal biçimde veremiyorsa bu sizi sevmediği anlamına mı gelir yoksa onun yaralarıyla sizinkilerin bir noktada kesişiyor olma ihtimaline mi denk gelir? Sizde olmayan şey onda da olmuyor olabilir mi acaba? Yani siz mutlak anlaşılma ve duygularınızın değer görmesi beklentisi içindeyseniz eğer, karşınızdaki muhattabınız da benzer acılardan muzdarip bir kişi olabilir mi? Bu ihtimale hiçbir olasılık tanımaz bir yerden kendi alacaklarınızın tahsilatçısı olursanız ilişkilerinizin kısa ya da uzun vadede kaos ortamına dönüşüp aşınması ve/veya bitmesi kaçınılmaz olacaktır.

İnsanoğlu eksiktir. Eksiklidir. Ve kimse ötekinin ruhsal boşluklarını muazzam bir biçimde kapatabilecek kadar kusursuz değildir. Geçmişten alacaklı olduğumuzun kabulü, yani bitmemiş meselelerimizle halleşmek bir insan olarak öncelikle kendi kendimize olan borcumuzdur. Hiçkimse kendisine alacaklı gibi yaklaşan ötekiyle uzun vadeli sağlıklı bir birliktelik kuramaz. Bu söylediğim her türlü ilişki biçimi -sevgililik, eşlik, arkadaşlık, iş ilişkileri.- hepsi için geçerlidir. Herkes kendi alacaklısı olduğuı duygusal ihtiyaçlarını kendi içinde karşılamakla, kendi sağlıklı yetişkin tarafını çocukluğuna ebeveyn kılmakla yükümlüdür. Aksi takdirde ilişki açmazları yaşamak kaçınılmaz olacaktır. Hiçkimse ama hiçkimse kendisiyle ilgili olmayan, bir başkasının yol açtığı borçları ödemek istemez. Buna gönüllü görünen birisi varsa o kişi kurtarıcı fantezisi içindedir ki bu da o kişinin kendi çocukluğundan alacaklı olduğunun bir göstergesidir. Büyümek acı çekmek demektir. Büyümek eksikli oluşla hem hal olmak zorunluluğu demektir. Geçmişten alacaklı halimizle kendi kendimizin en iyi versiyonuna ulaşma çabası içinde olmak insan oluşun en erdemli halidir kanımca. Yeterince sevilmemiş, duyguları önemsenmemiş, duyguları yatıştırılmamış, bedeni ve ruhu duygusal, fiziksel, cinsel…her anlamda sömürülmüş, şiddete uğramış, onuru hiçe sayılmış bir çocuk olmak büyük talihsizlik olsa da böyle bir çocuktan erdemli, ahlaklı, vicdanlı “insan gibi insan” yaratmak herkesin kendi sorumluluğudur! Yetişkin hayattaki eylemlerimizi sanki hiçbir irade ve düşünme potansiyeline sahip değilmişiz gibi başkasının yaptıklarına mal ediyorsak bu bizi mağdur kılmadığı gibi bugün ve buradaki ilişkilerimizde tartışma götürmez bir biçimde bir zalime dönüştürür. Yetişkin olmak çocukluk yaralarımızın suçlusu biz olmasak bile sorumluluğunu almak ve aynı cehennemi bir başkasının hayatında yaratmamayı seçmek demektir. Gerçek güç kişinin çocukluğunda kendisine verilmemiş olanı vermeyi öğrenmenin bir yolunu bulmak ve bu konuda cömert olmak demektir. Çocukluğunuzdan alacaklıysanız layıkıyla büyümek ve yetişkin olmak çok ama çok zordur. Ancak realitemiz bunu yapabilen insanlarla doludur. Şimdi seçim hakkı sizindir. Davranışlarınızı travmatik geçen çocukluğunuza mı bağlayarak açıklayacaksınız yoksa tüm bu çocukluğunuzdan alacaklı halinizi kabul edip bunlara rağmen etik, ahlaklı, vicdan sahibi, davranışlarının sorumluluğunu kimseyi suçlamadan üstelenen yetişkin bir birey mi olacaksınız? Seçim sizin!

temas-logo
Psikologlar-2
Atatürk Mah. Sedef Cad. 36. Ada Ata 2-4 Blok 2/160 Ataşehir/İstanbul

Çalışma Saatleri :
Her gün : 9.00 - 18.00 

cropped-temas-logo.png
Psikologlar-2
Atatürk Mah. Sedef Cad. 36. Ada Ata 2-4 Blok 2/160 Ataşehir/İstanbul

Çalışma Saatleri :
Her gün : 9.00 - 18.00 

0532 667 22 33

İletişime Geç
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
  • Hizmetlerimiz
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim

0532 667 22 33

İletişime Geç
  • Hakkımızda
  • Uzmanlarımız
  • Hizmetlerimiz
  • Testler
  • Makaleler
  • İletişim

© 2023 Temas Danışmanlık | Tüm Hakları Saklıdır | Designed by Mentworker

    WhatsApp us