Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen
Gelişim basamakları boyunca çocukların karşılaştığı sorunlar çok fazla ve çeşitlidir. Bu sorunlara genel olarak “davranış bozuklukları” adı verilmektedir. Davranış bozuklukları gerekli ve doğru müdahaleler yapıldığında çoğunlukla bir psikoloğa veya psikiyatriste başvurmaya gerek kalmadan çözümlenebilirler. Bu haftaki yazımızda çocuklarda görülen davranış bozukluklarına yol açan yanlış/hatalı ebeveyn tutumlarından bahsedeceğiz.
Öncelikle davranış bozukluğunu tanımlayarak başlamayı uygun buluyorum. Davranış bozukluğu süresi, şiddeti, sıklığı ve çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun olup olması ile normalden sapma gösteren her türlü duruma denir. Örnek vermek gerekirse 1.5-3 yaş aralığındaki bir çocuğun beğendiği eşyaları “bu benim” diye alması içinde bulunduğu gelişim dönemi nedeniyle “çalma” olarak nitelendirilemezken, aynı davranışı 7-11 yaş arasında bulunan bir çocuğun göstermesi “çalma davranış bozukluğu” olarak görülebilir.
Çocuklarda görülen davranış bozuklukları çok geniş bir yelpazede incelenmektedir. Bunlara bazı örnekler olarak öfke kontrol bozuklukları, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları, duygusal bozuklukları gösterebiliriz. Hemen her çocuk gelişim dönemleri boyunca sorun olarak adlandırılabilecek davranışlar gösterir. Bu sorunların hepsi için ortak olarak söylenebilecek şey ise sorun olarak adlandırdığımız yaşantıların çoğu ilk ortaya çıktılarında sadece bir “durum” olduklarıdır. Burada “durum” ile kast edilmek istenen bunların çoğunun doğru müdahaleler ile çözümlenebilecek geçici yaşantılar olduğudur. Peki ne oluyor da her gün onlarca ebeveyn çocuklarında gözlemledikleri davranış sorunları ile ilgili psikologların/ psikiyatristlerin kapısını aşındırmaktadır? Bu andan itibaren hatalı ebeveyn tutumlarına değinmeyi uygun görüyorum.
Çocuğumuzda normalin dışında bir davranış gözlemlediğimizde aklımızdan çıkarmamamız gereken bir şey vardır ki o da aslında normalden sapmış her davranışın normal yolla giderilmeyen bir ihtiyacın göstergesi olduğudur. Çocuğunuz öfke nöbetleri geçirip bağırıp çağırıyorsa, eşyaları fırlatıyor, dahası size, kardeşine veya arkadaşlarına fiziksel şiddet uyguluyorsa ebeveyn olarak şu soruyu kendinize sormanızın vakti gelmiş demektir: “Çocuğumun bu denli öfkelenmesinde benim payım ne olabilir? Sakin bir ses tonu ve kontrollü davranışlar sergilediğinde onu duyabiliyor muyum? Yoksa onu duymam için her seferinde bu şekilde bir öfke nöbeti mi geçirmesi gerekiyor?” Sizlere soruyorum sayın okurlarım, aramızdan kaç kişi yukarıdakilere benzer soruları kendisine soruyor? Çoğu zaman bir çocuğu “öfkeli”, “sinirli”, “asabi” şeklinde etiketlendirmek hepimize daha kolay geliyor değil mi? Eğer bir çocuk öfke kontrol sorunu yaşıyorsa ve ebeveyni de onun bu gibi yaşantılarını etiketlendirip çözüm bulabilmek adına psikologa/psikiyatriste gidiyorsa elinden geleni yaptığını düşünür çoğu zaman. Bir ebeveyn olarak görevimiz bir sorunun varlığına işaret etmek ve o sorunu adlandırmak değil –zira bu psikologların ve psikiyatristlerin işidir-, sorunun ortaya çıkmasındaki kendi payımıza bakabilmektedir. Ve sorunu çözecek olan da tam da bu bakış açısıdır.
Çocuğun davranışının bozulmasına yol açan bir diğer hatalı ebeveyn tutumu da çok baskıcı, katı, otoriter, aşırı disiplinli bir tarzı benimsemektir. Örnek verecek olursak evinin temizliğine aşırı düşkün, çok titiz ve düzen takıntısı olan anneler vardır. Böyle bir annenin 2 yaş dolaylarında bir çocuğu olduğunu düşünelim. Bu yaş dönemindeki çocuk son derece meraklı olur ve etrafı karıştırarak öğrenme isteğini tatmin etmek ister. Bu annenin “evim her zaman temiz ve düzenli olmalı” gibi bir takıntısı olduğu için çocuğunun doğal olan merakına ve bu meraka bağlı olarak dağıtma, kirletme, bu sayede öğrenme ihtiyacına cevap veremeyecektir. Belki bundan da kötüsü çocuğunun merak şeklinde kendisini gösteren bu normal ihtiyacını uygulayacağı cezalarla söndürecektir. Ve bu çocuk ileride büyüdüğünde hiçbirşeye merakı, ilgisi olmayan, yaratıcılıktan ve özgün düşünceden yoksun, kurallara sıkı sıkıya bağlı ve esneyemeyen bir yetişkin haline dönüşecektir. Ne dersiniz sevgili okurlar, bu örnekteki anne aşırı titizlik takıntısı nedeniyle çocuğuna böyle bir zarar verdiğini bilseydi bu davranışını sürdürür müydü? Peki ya siz? Eğer sizinde bu gibi aşırı katı, kuralcı, çok aşırı disiplinli bir terbiye/eğitim yönteminiz varsa bunu sürdürmeye hala kararlı mısınız?
Yukarıda bahsettiğimiz modelin aksi olan bir ebeveynlik tutumu daha vardır ki o da yukarıdakine benzer sonuçlar yaratır. Bazı ebeveynlerde çocuklarıyla ilişkilerinde çok rahat, serbest, aşırı özgürlükçü, çocuğunun her istediğini yapan ve sınırların olmadığı bir tarzı benimserler. Bu ebeveynleri “Oğlum/kızım değil mi, istediğini yapsın” Sen ne istersen alalım, yapalım” “Benim oğlum/kızım herkesten daha akıllı, zeki, çalışkan, güzeldir” şeklindeki cümlelerinden veya davranışlarından tanıyabilirsiniz. Bu ebeveynlik tutumlarının çocukta yarattığı tahribatın adı çoğu zaman “narsisisizm” olmaktadır. Narsisizm kendini aşırı derecede önemseme, herkesten üstün, biricik, eşsiz olduğuna inanma şeklinde tanımlanabilir. Bu gibi bir inançla büyüyen çocuk, çocukluk döneminden itibaren arkadaş ilişkilerinde, otorite figürleriyle olan ilişkilerinde, karşı cinsle olan ilişkilerinde birçok problem yaşayacaktır. Ebeveyninden aldığı desteği, ilgiyi, onayı, eşsiz olma duygusunu herkesten bekleyecek ve bunu bulamayınca da depresif ve/veya bencil bir yetişkine dönüşecektir.
Öyleyse çocuklarımıza nasıl davranmalıyız? Nasıl davranmalıyız ki çocuklarımız öncelikle kendilerine faydalı, mutlu, psikolojik anlamda sağlıklı ve özgüvenli birer yetişkin olabilsinler? Bu konudaki temel ilke çocuğumuza ihtiyaç duyduğu şeyi ihtiyaç duyduğu kadarıyla –ne eksik ne de fazla- vermekten geçer. Her çocuğun/insanın sevgiye, değer görmeye, ilgilenilmeye, önemsenmeye, fark edilmeye ve sınırlara ihtiyacı vardır. Bir çocuğu severken, onunla ilgilenirken, onun gelişimine katkıda bulunurken ona değerli olduğunu hissettirmek çok önemlidir. Ancak bunu yaparken çocuğun benlik değerini aşırı şişirme şeklindeki pozitif uca aşırı gidersek çocuğu benmerkezci (bencil) bir yetişkin haline dönüştüreceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız. Eğer negatif uca aşırı gidersek de yani çocukla ilişkimizde çok katı, aşırı disiplinli, öfkeli bir tarzı benimsersek de çocuğun gelişmekte olan özgüvenine ağır bir darbe indirebileceğimizi, bunun sonucunda da aşırı titiz, kuralcı, takıntılı, katı, cimri veya savruk, dağınık, disiplinsiz, kurallara uymakta güçlük çeken bir yetişkin olmasına yol açacağımızı unutmamamız gerekmektedir.
Ebeveynlik yaşayarak öğrenilen bir beceridir. Ve her beceri gibi ebeveynlik sanatının öğrenilmesi de ilgi, merak, çaba ve zaman gerektirir. Yaşam boyu sürecek olan ebeveynlik yaşantısına geçmiş veya geçmek üzere olan herkesin yaşamdaki bu en önemli görevlerine “doğru” bir şekilde hazırlanabilmeleri sağlıklı nesillerin oluşabilmesi için çok önemlidir.
WhatsApp us