Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen
Çocuk eğitiminde belki de en önemli konulardan ve sıkça yaşanan sorunlardan birisi çocuğa hayır demekle, bir diğer deyişle sınır koymakla ilgilidir. Ebeveyn olanlar iyi bilirler, küçük çocuklarına hayır demek çok zordur ve eşit derecede zorlandıkları bir diğer konuda “hayır” cevabını çocuğa kabul ettirebilmekle ilgilidir. Sınır koymak neden bu kadar önemli ve gereklidir? Çocuğun her istediğini yaparsak, az bile olsa onu hayal kırıklığına uğramasına müsaade etmezsek ne olur? Dünya zaten yeterince can sıkıcıdır, çocuk büyüdükçe dünyadaki birçok zorlukla zaten karşılaşacaktır. O halde en azından henüz küçükken her istediğinin olmasının ne sakıncası vardır? Bu ve bunun gibi onlarca soru çocuk sahibi olduktan sonra ebeveynlerin zihinlerini kurcalamaktadır. Bu sebeple bu yazımızda sağlıklı sınırların öneminden bahsedeceğiz.
Sınırın ne olduğunu tanımlamakta fayda görüyorum. Sınır bir çeşit davranışsal çerçevedir. Bir çocuğa sınır koymak demek ona nasıl davranabileceğini ve davranamayacağını net olarak ifade etmek ve böylelikle çocuk açısından bakıldığında oldukça karmaşık ve belirsiz görünen dış dünyayı çocuk için belirgin hale getirmektir. Böylelikle çocuk sınırlarını net olarak bildiği bir dünya içinde güven içerisinde hareket edebilir ve dolayısıyla kendisine de güvenmeyi öğrenir. Bunu anlayabilmek için ülkeler arasındaki sınırları düşünebiliriz. Sınırlar, ülkeleri birbirilerinden ayırmaya ve kişilerin kendi ülkeleri içinde diğer ülkelerden gelebilecek tehlikelere karşı güven içerisinde yaşamalarını sağlamaya yarar. Bu sebepledir ki sınırlar güvenlik güçleri tarafından korunur. Eğer birisi veya birileri bu sınırları izinsiz bir şekilde aşmaya kalkışırsa ciddi cezalara çarptırılır. Bunun sebebi sınırlara izinsiz girme teşebbüsünde bulunan kişinin sınırın içinde güvenli alanda yaşayan diğer kişilere zarar verebilme ihtimalini barındırmasıdır.
Ülkeler arasında çeşitli anlaşmalarla koyulan ve güvenlik güçleri yardımıyla korunan sınırlar sayesinde güven içerisinde yaşayabiliyorsak aynı durum çocuklarımızla ilişkimiz içinde geçerli midir? Eğer sınırlar sağlıklı bir şekilde çizilmişse, çocuk bu sınırlara uyduğu gibi ebeveynde uyuyorsa cevap “evet” olacaktır. Çocuklarımızla yaşadığımız bir deneyim üzerinden bunu daha iyi açıklayabiliriz. Bir çok ebeveyn çocuğunun kendisi uyarmadan, hatırlatmadan dersini çalışmadığından yakınır. Hatta uyardığında bile kendisini dinlemediğini, bildiğini yaptığını ve başarısız olduğunu söyler ve bu duruma çocuğunun kendisinden daha fazla üzülerek tepki verir. Bu örnekteki ebeveynin yakındığı durum aslında çocuğunun sınırlarını bilmemesi, sorumluluk alarak derslerini yapmamasıdır. Peki burada aslında ne olmaktadır? Ebeveynin bakış açısından olaya baktığımızda gerçekten de bir sorumluluk ve sınır sorunu olduğu doğrudur. Çocuk, kendi geleceğini düşünmemekte ve bilinçli olarak hareket etmemektedir. Ancak çocuğun gösterdiği tüm olumsuz davranışlar sorunun kendisi değil, sonucudur aslında. Bu gibi örneklerde çoğu zaman kendi sınırlarını ve sınırlılıklarını bilmeyen ebeveynler vardır. Bir ebeveynin görevi çocuğuna sürekli ders çalışması gerektiğini söylemek, çalışmadığında ona çeşitli cezalar vermek veya saatlarce çocuğuyla ders çalışmak değildir. İyi bir ebeveyn çocuğuna sorumluluklarını hatırlatır, çocuğunun neden ders çalışmak istemediğini onunla diyalog kurarak anlamaya ve çocuğunun bireysel özelliklerine göre hareket ederek onun kendisini programlamasına destek olmaya çalışır. Ve elbette çocuğu başarısız olduğu durumunda onu başarısız olma sebebini bulması ve sorumluluğu alması için teşvik eder. Ama dikkat edin, cezalandırır, eleştirir, tembel olmakla suçlar, elinden telefonunu, bilgisayarını alır, arkadaşlarıyla görüşmeme cezası verir veya kursa, dershaneye zorla yazdırır demiyorum. Sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisinde eleştirmenin, yargılamanın, suçlamanın, etiketlemenin yeri hiç yoktur. Ebeveyn çocuğuyla ilişkisinde sağlıklı iletişim yolunu benimseyerek doğru bir şekilde önderlik eder ve sorumluluğunu (neden ders çalışması gerektiğini), onlara uyulmazsa neler olabileceğini (başarısız olmak gibi) ve sınırlarını (ders çalışması gerektiğini kendisine hatırlatanın anne ya da baba değil, kendi kendisi olması gerektiğini) açıklarsa çocuk ona uyum sağlamakta güçlük çekmeyecektir.
Sağlıklı sınırların önemi ile ilgili bir başka örnek verecek olursak inat davranışı üzerinden bir örnek verebiliriz. Küçük bir çocuğu olan (1.5-3yaş arası) bir ebeveyni ele alalım. 1.5-3 yaş arası bir çocuğun gelişimsel olarak inatçılığının en fazla olduğu dönemdir. Hatta bu dönemi “inat dönemi” veya “2 yaş sendromu dönemi” olarak da adlandırabiliriz. Bu dönemde gelişim özelliği olarak doğal olarak inatçı olan bir çocuğun aslında dönemsel yani geçici olan bu özelliğini kalıcı hale getirmek yanlış tutumlardan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış tutumların başında da sınır koyma güçlüğü gelmektedir. Çocuk ebeveyniyle inatlaşır ve illa ki istediği oyuncağı alması için ağlayarak talepte bulunur. Çocuk aslında bu davranışıyla ebeveynine “benim asıl istediğim oyuncak değil, isteklerimi elde edebilmek için ne kadar ileri gidebileceğimi öğrenmek istiyorum” demektedir. Yani çocuğun bu örnekte ağlayarak istediği şey oyuncak gibi görünse de çocuk aslında “Burada bir sınır var mı? Varsa nerede? Sınırımı bilmek istiyorum” demekte, kendisine sınırların gösterilmesini istemektedir. Çoğu durumunda alışveriş merkezinin ortasında ağlayarak dikkat çeken ve kendisini utandıran çocuğunun karşısında ebeveynin tutumu “istediğini yapayım da sussun” diye düşünmek ve oyuncağı almak olmaktadır. Ebeveyn böyle davrandığında çocuk o an için ağlamayı bıraksa ve mutlu görünse de aslında çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorun ise sınırların yokluğunun yarattığı kaos, karmaşa hali ve panik duygusudur (ülkeler arasındaki sınırların önemi hakkında bahsettiklerimizi hatırlayın). Ebeveyn belirgin bir şekilde panikleyen bir çocuk görmediği ve hatta istediği olduğu için mutlu bir çocuk gördüğü için sorun hallolmuş olarak değerlendirebilir. Ancak çocuk ağlayarak sınırları aşabileceğini ya da zaten ortada bir sınır olmadığını gördüğü için sınırı aşmayı her istediğinde ağlama davranışını gösterecektir. Peki şimdi soruyorum sizlere, yetişkin dünyasında ağladığınız zaman örneğin patronunuz az bulduğunuz maaşınızı arttırır mı? Ya da sınır kapısına gittiğinizde eğer pasaportunuz yoksa ağlayarak bir ülkeden diğerine olan sınırı aşabilir misiniz? Buna izin verirler mi? Öyleyse neden çocuklarımıza sınır koymayarak onları gerçek dünyaya karşı donanımsız hale getiriyoruz?
Sınırlar konusu kuşkusuz ki çocuk gelişimindeki en önemli konulardan birisidir. Çocuğumuza gelişim dönemine uygun bir biçimde sınır koymadığımızda onu belirsizliğin, kaosun, karmaşanın ve güvensizliğin ortasında bıraktığımızı unutmayalım. Çocuğumuzun yaptığı şey yanlış ise yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak sağlıklı bir biçimde onunla iletişim kurarak sınırlarını belirlemesine yardımcı olmalıyız ki hayat karşısında donanımlı bir çocuk yetiştirmenin haklı gururunu yaşayabilelim.
WhatsApp us