Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen
Bugün insan ilişkilerinde çok önemli bir yeri olan “yansıtmalı özdeşim” kavramından bahsetmek istiyorum. Yansıtmalı özdeşim bilinçdışı işleyen bir savunma mekanizması olarak tüm ilişkilerde önemli bir rol oynasa da bu yazıda yansıtmalı özdeşim savunma mekanizmasının ikili ilişkilerdeki belirleyici rolüne dikkat çekmek istiyorum.
Yansıtmalı özdeşim en yalın haliyle ilişkilenilen ötekinin içine onda aslında var olmayan bir duyguyu sokmak ve o duygunun istikametinde davranması için onu zorlamak, manipüle etmektir. Yansıtmalı özdeşimi uygulayan kişi, buna fail demek yerinde olacaktır, bilinçdışı işleyen bu savunma mekanizmasının farkında olmaz. Farkında olmadan muhatabını kendi bilinçdışı istek, arzu ve korkuları doğrultusunda davranmaya sürükler. Yansıtmalı özdeşime muhatab kalan kişinin durumunu ise mağduriyet olarak tanımlamak sanırım en doğru tanımlama biçimi olacaktır. Yansıtmalı özdeşim savunma mekanizmasını kullanan fail ne yaptığından bihaber olduğu kadar onun mağduru olan yansıtmalı özdeşimin hedefindeki kişi de en az fail kadar masumdur aslında. Kendisine ait dahi olmayan, failin ruhsal sistemden fırlatılmış öfke, agresyon, kaygı, korku, suçluluk, utanç vb. taşınması güç duyguların hamalı oluvermiş olarak bulur kendisini.
Yansıtmalı özdeşim yapan kişi kendi psişik sisteminde yer açmaktan kaçındığı duyguları, arzuları, istekleri bilinçdışı bir yolla mağdurunun boynuna bir pranga misali takar. Ve bu duygularla, isteklerle, arzularla çaresizce özdeşim kuran mağdur, failin tam da olmasını beklediği, istediği şekilde davranırken buluverir kendisini. Dış gerçeklikte yaratılan dram bilhassa failin iç gerçekliğindeki ruhsal açmazlarının tezahür etme biçimidir. Örneğin bir flört ilişkisinde taraflardan birisi bağlanmaktan terk edilme kaygıları nedeniyle kaçınıyorsa mağduruna kendisini terk etmesi için öyle bir davranır ki günün sonunda uğradığı haksız muameleler karşısında mağdurun faili terk etmek dışında bir seçeneği kalmaz. Fail böylelikle sevilemez ve sonunda mutlaka terk edilecek birisi olduğunu kendisine kanıtlarken mağdur ise terk etmeyi hiçbir zaman istemediği ve düşünmediği faili terk edecek konuşmalar ve davranışlar sergilerken kendisini bulur. Bu çift kişilik dram bir yönden bakıldığında birçok flört ilişkisinde olan bitenin özeti gibidir. Bilhassa iyi gitmeyen ilişkilerde yansıtmalı özdeşimin izlerini görmek çok olası olur. Genellikle bağlanma korkusu olan taraf, bağ kurmak isteyen tarafın ruhsal sisteminde yansıtmalı özdeşim mekanizmasını işleterek manipülasyon yapar. Kendi gerçek benliğiyle teması zayıf olan fail, kendi içindeki kabul edilemez, kontrol edilemez öfke, korku, saldırganlık gibi beta elementlerini mağdurunun psişik sistemine boca eder. “Beni sevmiyorsun” der mesela. Mağdur önce onu ne kadar sevdiğini anlatmaya çalışır. Ancak sevilmezliğine derinde inanmış fail için rasyonel açıklamaların hiçbir önemi yoktur. Fail mağdurunu defalarca aldatarak, ona yalanlar söyleyerek, mağduruna duyduğu sevgiyi inkar ederek mağduruna derin bir değersizlik hissettirir. Bu psişik saldırılara defaaten maruz kalan mağdur günün birinde failine duyduğu sevgiyi sorgularken bulur kendisini. Gerçekten onu seviyor mudur? Fail ısrarla böyle söylüyorsa belki de sevmiyordur veya sevgisini yeterince gösteremiyordur. Mağdur önce sevgisinin yüceliğini failine ispatlamak için umutsuzca girişimlerde bulunur. Kurduğu derin bağı faile hissettirmek için elinden geleni yapar. Ancak sevilmezliğine inanan fail mağdurun sevgi gösterilerine ya inanmaz ya da onu değersizleştirecek bir yol bulur. Zamana yayılan bir manipülasyonlar ve fail tarafından hissettirilen derin değersizlik duyguları nedeniyle psişik bağışıklığı zayıflayan mağdur günün birinde bir hata yapıp faili örneğin aldatırsa yani fail tarafından yaratılan sevilmezlik inancına uygun davranırsa fail tarafından terk edilmek sonucuyla karşılaşabilir. Günün sonunda fail “beni sevmediğini biliyordum zaten” derken mağdur kafa karışıklığı ve suçluluk duyguları içinde failine hak verirken kendisini bulabilir.
Bu çift kişilik bir dramdır aslında. Failin projeksiyonlarından oluşan aslında faile ait içsel malzemeden ayrışmak hiç kolay değildir. Mağdur olan tarafında kendi içsel gerçekliği ve sınırları konusunda kafası karışıktır. Kendini, duygularını, arzularını ve korkularını net olarak tanımlamakta güçlük çeken mağdur failin projeksiyonlarını sünger gibi içine çekmeye hazır bir pozisyonda konumlanmaktadır. Bu da fail açısından mağduru paha biçilmez bir konumda görmeye sürükler. Failin kendisi, kendi içsel/ruhsal dinamiklerinden kaynaklanan kabul edilemez dürtü, duygu ve düşüncelerini mağduruna kolaylıkla projekte edebilir. “Kötü olan ben değilim sensin”, “Beni sevmeyen ben değilim sensin”, “Önünde sonunda terk edecek olan sensin”, “Değersiz olan ben değilim sensin” şeklinde fonda yankılanan benlik algıları mağdurun psişik sistemini adeta istila eder. Bulaştığı bünyeye hızlıca yayılan bir virüs misali ötekinin psişik çöpüyle uyumlu hale kolaylıkla gelen mağdurun psişik sistemi kendisinde bilinçdışı yolla talep edilenleri cömertçe sergilemeye hazır hale gelir. Psikolojik dişleri sağlam olamayan bir ruhsallığa sahip mağdurun intrapisişik (içsel) mekanizması kendisine fırlatılan failin ruhsal pisliğiyle toksik bir hale gelir. Nihayetinde failin bilinçdışı bir arzuyla mağdurundan talep ettiği sevilmeme, değersiz hissettirilme, kolaylıkla vazgeçilme ve aldatılmaya dair fantezileri gerçekleşmiş olur. Mağdur faili mağdur konumuna düşürecek şekilde davranır. Ona yalan söyler, onu aldatır, onu hiç sevmediğini söylemeye ve hissettirmeye başlar. Mağdur kendini bir an da fail konumunda bulduğunda çoğunlukla derin bir suçluluk duygusu kaplar benliğini. Bu kadar çok sevdiği adama/kadına bunu nasıl yapabilmiş, nasıl söyleyebilmiştir? Kendini bir an da ilişkinin yok edicisi, zalimi konumunda bulan mağdur bir yandan faili kaybetmenin acısıyla diğer yandan kendi benliğinin ne kadar hasarlı, çekilmez olduğu yanılsamasıyla baş etmek zorunda bulabilir kendisini. Mağdur kendisini aslında failin üstlenmesi gereken suçluluk duygularının taşıyıcısı olarak da bulabilir. Bu toksik ilişkinin içinde fail tarafından kendi haklarının nasıl gasp edildiğini, duygularının anlaşılmadığını ve görülmediğini, duygusal ihtiyaçlarının istikrarlı bir biçimde karşılanmadığı gerçeğini bir kenara koyarak faile onu aldatarak ya da ona yalan söyleyerek nasıl zarar verdiği inancıyla suçluluk duyguları içinde boğuşurken bulur kendisini. Ve fail bir kez daha kazanmış olur böylelikle.
İlişkiyi nasıl manipüle ettiği gerçekliğinden uzaklaşarak mağdura karşı hissetmesi gereken insani suçluluğu da mağdurun omuzlarına yüklemiş olur. Fail olan taraf bunu bilerek yapmaz elbette. Ancak bu bilinçdışı süreç ilişkinin makus talihini de yazar. İlişki baştan belli olan bir sona sürüklenmiş olur. Fail mağdur, mağdur ise fail konumundadır artık. İlişki geri dönüşümsüz bir biçimde hasarlanmıştır. Fail kendisini büyük bir haksızlığa uğramış gibi hissederken mağdur ise faile hak etmediği bir zulmü yaşatmış olmanın suçluluğunu hisseder. Gerçek duyguların ve orijinal ihtiyaçların konuşulamadığı birçok ilişki yansıtmalı özdeşim savunma mekanizmasının işlevsiz kullanımıyla heba edilmiş olur. İlişkiyi bu mekanizmanın kullanımına mecbur ve mahkum eden dinamiklerin ele alınıp incelenmesi esas konu olsa da birçok ilişki bu noktaya gelemeden bitmeye mahkum ve dahi mecburdur. Kendini ve sınırlarını bilmeyen insan ötekinin ruhsal sistemine boca ettikleriyle ilişki görünümlü ilişkisizlik yaşamaya mecbur kalır. Ötekiyle ilişki kurmak için optimum düzeyde kendini bilmek, tanımak gerekir. Yansıtmalı özdeşimin işlevsiz kullanımının faili ya da mağduru olmamak için kendiliğe dair bilgiye sahip olmak gerekir. Psikoterapi bunun için en iyi yöntemdir. İlişkisel dünyanızda bu gibi sorunlar yaşıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.
WhatsApp us